Tüm insanlar, yaşamları boyunca yeni şeylerin katılmaya devam ettiği uçsuz bucaksız bir nöral ağa sahiptir. Bebeğin dünyaya geldiği andan başlayarak, beyin aktivasyonunun son bulduğu ana dayanan bu değişim; insan davranışlarını şekillendirir. Bebek dünyaya geldiği ev, ebeveynleri veya bakım verenlerinin oluşturduğu çevreden etkileşimle öğrenir. Bazen sözlü olarak duyduğu, ikaz edilen; bazense bir rol model aracılığıyla gözlemleyerek öğrendiği davranışları nöral olarak işler. Erken çocukluk dönemleri özellikle çocuğun yeni şeyler öğrenmeye en açık olduğu zamanlar olmakla birlikte, çevresinde maruz kaldığı her şey kendisi için yenidir. Bu da kısa bir sürede zihne katılan sayısız öğreti ve hızla değişen davranış kodları anlamına gelecektir.
Kişinin, hayatının tam da şu anında ortaya koyduğu bir davranışın hangi öğrenimi sonucu gerçekleştiği öngörülemeyecek kadar karmaşık olabilir. Çoğu zaman elimizi attığımız nesneler veya ağzımızdan çıkan kelimelerin seçimi konusunda bilinçli bir seçim yapmadığımız izlenimine kapılırız. Hatta çoğu zaman zihin gerçekleştirmekte olduğu gözle görülür davranışın çok dışında bir konuda takılıp kalmıştır. Dolayısıyla bir diyalogda sarf edeceğimiz cümleyi düşünmeden, kelimeleri tek tek seçmeden bir araya getirerek karşılık veririz. Oysaki arkasında müthiş bir nöral ağın, sayısız öğrenmenin katıldığı kompleks bir mekanizma vardır. Farkında olmasak da seçtiğimiz kelime veya yükselttiğimiz ses tonu, geçmişte bir yerde köklerinden beslenmektedir.
Aaron Beck’in Kognitif Modelinde yer verdiği biçimiyle belirli bir davranışın ortaya çıkarken üç farklı süzgeçten geçtiği ifade edilmektedir. Bunlar sırasıyla Şemalar, Ara İnançlar ve Otomatik Düşünceler şeklinde nitelendirilmektedir. Şemalar, bireylerin yaşam deneyimleri sonucunda çevreyi ve kendilerini anlamlandırma biçimini ifade eder. Belirlenmiş ana Şemalar ‘’Değersizlik, Yetersizlik, Başarısızlık ve Sevilmeme’’ şeklindedir.
Bu olumsuz şemalar, tıpkı bir süzgeç gibi dışarıdan gelen uyaranların hangi biçimi alacağını kontrol eder. Örneğin bu olumsuz şemalardan birine sahip kişi, kendisi dışında gerçekleşen olayları bağlantılı olmasa dahi kişiselleştirebilir. Çevrede gülen insanları duyduğunda ‘’acaba benimle mi dalga geçiyorlar’’ düşüncesine kapılan bir bireyi model olarak düşünebilirsiniz. Bir diğer adımda ise kişilerin sahip olduğu ‘’Ara İnançları’’ sisteme katılır. Ara İnançlar kişilerin yine hayat boyu edindiği deneyimlerin ürünüdür ve tıpkı bir kural biçiminde karşımıza çıkar. Dışa vurulduğunda sanki kültürel bir öğreti gibi duyulur.
Buna bir örnek olarak ‘’insanlar kendilerini rahatsız ettiği gerekçesiyle çok konuşan kişileri sevmezler’’ cümlesi verilebilir. Bu inançlar kişinin seçimlerini, düşüncelerini, duygularını ve ortaya koyduğu davranışları şekillendirir. Son aşamaya gelindiğinde, Otomatik Düşünceler karşımıza çıkmaktadır. Otomatik Düşünceler ise sahip olunan şemalar ve ara inançların mevcut yaşam olayı çevresinde şekillenmesiyle meydana gelir. Aşırı genellemeler, olayı büyütme ve küçültmeler, kişiselleştirmeler, ya hep ya hiç şeklinde yaklaşımlar bazı otomatik düşünce kategorileridir. Kişi bu filtrelerin tümünü, geçirdiği yaşam olayları sonucunda edindikleriyle biçimlendirir. Daha sonraki yaşam örüntüsü, bu sayede yönetilir, davranışlar bu doğrultuda seçilir. Elbette yaşam akışı içinde her davranışın edindiği sonuç; mevcut filtrenin, bakış açısının ya da bilincin revize edilmesine vesile olacaktır.
Günlük hayatta yaşananları anlamlandırırken, olumlu veya olumsuz çıkarımlar yaparken mevcut öğrenmeleri çok yönlü olarak kullanırız. Zihinde yer alan ve her an gelişmeye, değişmeye açık nöronlar ve ağlar kendi dünyalarımıza mana kazandırır. Bu anlam bazı durumlarda kişinin rasyonel varlığına hizmet ederken bazen de sübjektif bir yanılsamaya neden olabilmektedir. Deneyimin artması her zaman doğru karara veya doğru değerlendirmelere ulaştırmayabilir.
Birçok öğrenme zihinde doğru olmayan sebep sonuç ilişkilerini, pekişmeleri veya koşullanmaları üretebilir. Bu yanlış öğretiler yanlış filtreleri, yanlış filtreler yanlış düşünceleri, duyguları ve finalde de yanlış kararları meydana getirebilir. Bu sebeple bazen içinde bulunulan durum, olduğundan daha negatif değerlendirilebilir. Bu hal, kişide stres, üzüntü, korku, heyecan gibi nahoş duyguları tetiklerken; genel yaşam doyumunu azaltabilmektedir. Mevcut problemi olduğundan büyük algılamak, hatalı seçimlere veya seçimsizliğe yol açar.
Tüm bu düşünce süreçlerine hakim olmak, değerlendirmeyi daha objektif yapabilme yolunda bir adımdır. Kişiler arası iletişimi yürütmede ve problem çözmede daha temiz bir görüş kazanmak hayat doyumunu ve tatmini arttırarak daha dengeli bir mental varoluş sağlar. Nasıl alıyor, düşünüyor, fikre varıyor ve nasıl karar veriyoruz? Farkındalığınız, aksiyonun ilk basamağı olacaktır.